Binlerce personeli bulunan bir özel bankada çalışan kadın işçi, gebelik ve doğum izni sebebiyle ara verdiği işine dönmek istedi. İş yerinde kreş olmaması sebebiyle büyük sıkıntı yaşayan genç anne, banka idaresine kreş olmadığı için ihtarname çekti. Bütün girişimlere rağmen işveren kadın bankacıya çözüm bulmadı. Kreş yüzünden işini fesheden bankacı kadın, ikinci şoku kıdem ve ihbar tazminatı alamayınca yaşadı. İş Mahkemesi'nin yolunu tutan mağdur anne, davalı şirkette binleri aşan çalışanı bulunmasına rağmen kreş ve bakım evinin bulunmadığını, ayrıca yapmış olduğu iş sebebiyle astım hastalığına yakalandığını, bu durumu üstlerine bildirerek görev yeri değişikliği yapılmasını talep ettiğini söyledi. Yaşadığı mağduriyete rağmen görev yerinde bir değişiklik yapılmadığını, davacı davalı işverene ihtarname ile kreş temin etme yükümlülüğünü hatırlatarak aksi halde iş akdini feshedeceğini ihbar ettiğini, davalı bankanın ihtarnamesinde belirttiği sebepleri kabul etmeyerek istifa sayıp davacıyı işten çıkardığını ileri sürdü. Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı alacağını talep etti.
Mahkemede savunma yapan davalı işveren avukatı, davacının bankaya ulaşmış, fesihten vazgeçtiği yönünde beyanı söz konusu olmadığını, tam aksine iş ilişkisini sona erdirdiğine dair yazılı İnsan Kaynakları Müdürlüğü'ne hitaben yazılmış beyanı olduğunu öne sürdü. Davacının yaptığı iş dolayısıyla astım hastalığına yakalandığı ve bu sebeple departman değiştirilmesini talep ettiğine dair talebinin olmadığını, davacının yapmakta olduğu işin, astım hastalığına neden olmayacağını dile getirdi. Davacının iş akdinin istifa sebebiyle sona erdiğinin kabul edileceği ihtar olduğundan, iş akdinin haklı sebeple feshedilmiş sayılmasının mümkün bulunmadığı ve davacının bu kapsamda kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacağını savunarak davanın reddini istedi.
Mahkeme, davacının kreş temininin gerçekleştirilmemesi halinde haklı sebeple feshedeceğini bildirmesinin 4857 sayılı İş Kanunun 24. maddesi kapsamında olmaması sebebiyle istifa olarak kabul edileceği, davacının bu fesih iradesinden vazgeçtiğine ve işe başladığına dair bir olgu da mevcut olamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Davacı kadın kararı temyiz etti.
'İçtihat metni' niteliğinde bir karara imza atan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, davacı bankacıyı haklı buldu. Daire, 14 Temmuz 2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 25522 sayılı Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmeliğe atıfta bulundu. Yönetmeliğe göre, işverenin belediye ve mücâvir alan sınırları içinde bulunan tüm iş yerlerinde, yaşları ve medenî halleri ne olursa olsun, toplam 150'den çok kadın çalışanı olması halinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve iş yerine yakın belirli şartları taşıyan bir yurdun kurulmasının mecburi olduğu hatırlatıldı. Kararda şöyle denildi:
"Davacı doğumdan sonra işe başlamadan önce gönderdiği ihtarname ile davalı işverene bu yükümlülüğünün gereği iş yerinde kreş açılması gerektiği, aksi takdirde iş sözleşmesini feshedeceği ihtarında bulunmuş, davalı işveren ise böyle bir yükümlülüğün bulunmadığını, davacının ihtarnamesinin istifa beyanı olarak kabul edileceğini bildirmiştir. Davacının izninin bittiği ve işe başlaması gereken tarihte işe başlamak istediği, işverenin davacıyı istifa ettiği gerekçesiyle işe başlatmadığı davacı tanığının ifadesinden anlaşılmaktadır. Yönetmelikteki düzenleme gereği işverenin kreş açma mecburiyeti bulunmakta olup, bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen işveren karşısında işçinin iş sözleşmesini haklı sebeple fesih hakkı bulunmaktadır. Ancak, davacı işe gelerek çalışma isteğini ve iş sözleşmesini feshetme iradesinin bulunmadığını göstermiş, işveren tarafından davacının çalışmasına izin verilmemiş olup, bu nedenle davalı işverenin iş sözleşmesini feshettiğinin kabul edilmesi gerekir. Davalı haklı sebeple iş sözleşmesini feshettiğini ispat edemediğinden mahkemece kıdem ve ihbar tazminatına hükmedilmesi gerekirken bu taleplerin yazılı gerekçeyle reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. Karar oy birliği ile bozulmuştur."
Süleyman Aydın